a- Pabucunu Atan Nefis Mücadelecisi:
Yine yukarıdaki türden bir nefis mücadelecisi var ki o daha da pecmurde: Üstü başı yırtık pırtık… Ayağında eski püskü bir ayakkabı!
Yahu bahsini ettiğim adamın gıyabında hakkına gitmek ve olumsuzda bir şey söylemek istemem ama, “Şu Müslüman’a bak…! Demekten de kendimi alamıyorum! Bence İslam da bu olmasa gerek, nefis mücadelesi de… Yine de sözlerim, anlattığım nefis mücadelecilerinin şahıslarına dönük değildir; eylemlerine dönüktür. Olay şöyle:
Adam pazarda gezerken canı yaş üzüm çeker. Nefsi ister… İster de parası yok… Kardeşim bunca mücadelene rağmen senin nefis maşallah hala ayakta! Madem halin bu bari çıkma o pazara… Mücadeleciye bak mücadeleciye! Söz dinletemez nefsine.
Nefsi de, “Paran yoksa git birazcık iste.” der kendisine.! Satıcı ya vermezse der adam?
Güya terbiye ettiği nefis, gurur (kibir) konusu yapar adamın bu cevabını. Döner, ayağındaki pabuçla takas etmesini önerir üzümü. Adamın ayakkabıların eskiliğini öne sürmesi üzerine nefis, “Öyleyse sen de üzümü az iste!” diye diretir.
Adam nefsin meşru talebinden kurtulamaz; gider satıcıya ayakkabıları uzatır… “Şunları al; bana bir çingil olsun üzüm ver.” der.
Satıcı ayakkabıyı eline alır, şöyle bir bakar; “Bu da neymiş?” diye fırlatır atar! Ha, bu hal üzerine bizim nefis mücadelecisinin güya aklı başına gelir, “Ben ne yaptım.!? Nasıl da nefsime yenik düştüm.!?” diye döner nefsine;
“Bunu bana yaptırdın, gidip oradan o ayakkabıyı almayacağım…! Şimdi de ayakkabısız kal da gör gününü, kör nefis.” der. Usulca oradan ayrılır gider!
Aynı yukarıda anlattığım Aldım, Yedim Camisinin yaptırıcısı gibi bu şahıs hakkında da olumsuzluk belirtmeyeceğim. Lakin bu tarzın ne insani, ne de İslam-i bir tarz olmadığını belirtmeden geçemeyeceğim. Belki kendi içinde bu tutumun doğruları olabilir. Fakat bu yollar benim anladığım insan ve İslam mantığına uymadığı gibi, bu tarz bir nefis mücadelesi de uygun bir mücadele biçimi değildir. Zaten kendilerinin yapmış oldukları nefis mücadelesinde pek de başarı kazanmadıkları, nefislerinin daha da fazla esiri olmaya devam ettikleri, hikayecikler iyi irdelenirse pekala da görülecektir.
Kaldı ki bu yolun mantığı da yanlıştır. O nefis hem tatmin edilecektir; Hem de bu yolla Allah’ın bizlere sunduğu nimetlerden meşru olarak yararlanılıp, O’na şükran duyulacaktır. Kaldı ki şükrün aslının, az yada çok insana verilen nimetlerin, diğer insanlarla paylaşmak şeklinde olduğu da bilinecek ve uygulanacaktır.İslam-i bir toplum asla süfli, sünepe, tembel, zavallı ve fakir insanlar toplumu değildir. Ayrıca fakirlikten kastımız, parasal yada muhtelif biçimlerde sorunlar yaşayan insanlar değildir; gönül fakirleridir..!
Buraya eklemek istediğim tek şey, verilen örneklerin nefis mücadelesi olmadığıdır. Nefis mücadelesi,“Çürüme” adlı kitabımızın sigaraya dair olan bölümünde de izaha çalıştığımız gibi ağırlıkla olarak, aklın işlevsel, yani bünye, ruh, nefis, gibi kişiliksel, şeytan gibi virüssel olgular üzerinde olumlu tesir, yada dönüşüm icra edici biçimde kullanılmasından geçer.Ayrıca bu mücadele yürütülürken dünyasal lezzetler terk edilmez. Tam tersine meşru olarak karşıları ki, C.Allah’a şükredebilmenin bir egzersizi yerine getirilebilmiş olsun. Burada Sâd Suresi 32. ayeti hatırlatmak isterim. Bakınız C. Allah orada;”Süleyman, gerçekten ben mal sevgisini, Rabb’mi anmak için istedim,dedi.” buyuruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder