G- Kişiyi Aşan İradeler:
Burada akla şöyle bir soru gelebilir: ”İçinde yaşadığımız sınav dünyasında kişiyi aşan iradeler, yani kul açısından mecburiyet yok mudur…?”
Buna cevabımız, ”Elbette vardır; hem de pek çoktur.” Şeklinde olacaktır. Bir kere insanın yokluk aleminden varlık alemine çıkarılışı Allah’ın Rahman sıfatının bir gereğidir ki; böylece C. Allah kulu, var olmaya, yaşamaya, ölmeye, hesap vermeye ve vs. benzer hususlara mecbur kılmış olur. Ancak bu mecburiyet tamamen o kulun kendisi açısındandır. Anne- babası açısından değildir. Çünkü bu nokta itibariyle irade kulun kendisinde değildir. Ana-babasında ve vs. iradeler ile Külli, yani bütünsel ve sonsuz iradenin sahibi olan Allah’tadır.
Nihai yazılımı onun iradesi ve “Ol!” demesi gerçekleştirecektir. Eğer irade etmezse hiçbir şey olamaz. Ne var ki hatırdan çıkarılması gereken bir yön vardır. O da, C. Allah’ın genel tavrının, ana-baba eylem ve iradelerine uygun sonuçlar bağlamak ve yaratmaktır. Yani, bu durum C. Allah’ın Sünnetidir; genel uygulaması, genel tavrı, Sünnetullah’ıdır.
Demek ki işin bu noktasında irade kullananlar başkadır. Onların ise, kendi iradeleri oranınca özgür alanları vardır. Bu durumda, kişinin bizzat kendisi açısından olan ve yukarıda bahsini ettiğimiz zorunluluk, mesela o kişinin anne - babası açısından yoktur. Çünkü onlar irade kullanmaktadırlar. Her irade kullanan ise, kendi iradesi nispetince özgürdür. “Kendi iradesi nispetince özgürdür.” demekteki kastımız; kendini sınırlayan daha üst iradelerin varlığının hatırda tutulması içindir.
O kişinin ana - babasında ve konuyla ilgili sair iradeler ile sonsuz iradenin sahibi olan Allah’ta özgür irade mevcuttur. Nihai yazılımı Allah’ın “Ol!” demesi gerçekleştirecektir. Eğer O irade etmezse olamaz. Ancak ana - babanın eylem ve iradesine sonuç bağlamak, C.Allah’ın genel tavrıdır. Yani, Sünnetullah’ıdır
-Bu noktada şunu demek gerekir: Eğer ana-baba, doğum kontrol yöntemleri kullanırsa, yazılım buna göre yapılır ve genellikle her hangi bir doğum gerçekleşmez. Ancak bazen bunun aksi de olur. Tüm tedbirlere rağmen bir gebelik vuku bulabilir. Burada: Kulu aşan şeyler yani iradeler devreye girmiş olur. Böylece C. Allah tarafından kulu (mesela: Ana-babayı) aşan iradelere sonuç bağlanmış, yazılım ve yaratma bu sonuca göre gerçekleştirilmiş olur.
Yoksa, ta ezelden murat ve irade edilmiş, yazılmış olmaz. Aksini düşünmek, anlatmaya çalıştığımız tüm kavramlara, Kuran ‘a, akla ve mantığa aykırı düşer.
Birde şöyle ve benzeri şekillerde mecburiyet olabilir:
-Diyelim ki: Adam balkonda oturmaktadır. Caddelerde de diyelim ki maç kutlaması var… Magandaların da eli tetikte… Bir kör kurşun…? Haydi adamın kafasına.!
-Yada binmiş otobüse gidiyor… Sürücü uyumuş…. Haydi bakalım otobüs uçurumdan aşağıya…!?
-Sen bakkala ekmek almaya çık…. Bu kez de bakkalın önünde patlayan bir bomba.!?
-Bir çocuğa kızıyorsun, onu döveceksin, ama bakıyorsun ki abisi geliyor. Abisinden de çok korkuyorsun. Tutup onu dövmekten vazgeçiyorsun?
-Veya kızı seviyorsun. O da seni….! Evleneceksiniz. Ama öyle bir rakibiniz var ki, ikinizi de ezip geçecek güçte. Ve kızı o istiyor. Siz ise ezilmekten korkuyorsunuz.! Ve de o kişinin iradesi zaten sizi eziyor. Ne yapıyorsunuz? O kız ile evlenmekten vazgeçiyorsunuz!
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Fakat bu örnekler yeterlidir. Çünkü maksat hasıl olmuştur.Buradaki durum nedir?
Bakınız beyler, buralarda tesadüflere yine yer yoktur.!
Yine ta ezelden yazılı bir mecburiyet de yoktur!
Burada olan şey: Zarar gören kişinin iradesi nispeten pasif, yada az etken biçimde kalmıştır. Böylece başka iradeler. Onun iradesine galebe çalmıştır. Çünkü irade ve eylem gücü; hepimizce malum olduğu üzere, sadece kişinin kendisinde değildir. Başka kişilerin, grupların ve toplumların da iradeleri vardır. Böylesi durumlarda ve çoğu zaman, onların iradesi bize galebe çalar. Ve yazılım yani kader bu galebe çalış yönünde tecelli eder.
Durum böyle olmamış olsaydı, ne gerek vardı Allah’a dualar edip, O’ndan bir şeyler istemeye…?
Anlattığım işbu başka iradelerin bizim irademize galebe çalması sonucunda hep olaylar bizim aleyhimize mi gelişir?
Bu soruya verilecek cevap: “Hayırdır..!”
Cenabı Allah’ın maksat ve muradı bambaşka tecelli edebilir. O galip iradelerin hiçbirisine sonuç bağlamaz. Tutar, bizim pasif bir irademize, hatta iradesizliğimize bile bir sonuç bağlar. Çeker bizi korur. Biz ise çoğu zaman korunduğumuzu dahi fark edemeyiz!
Ayrıca kişi, kendi iradesinden başka iradelerle, nihayet külli, yani bütünsel irade ile sarmalanmış haldedir. Örneğin kendisini, mahallenin iradesi sınırladığı gibi, köyün, ilçenin, ilin, devletin ve nihayet tüm dünyanın, hatta tüm insanlığın, nihayet Allah’ın iradesiyle sınırlanmıştır.
Durum bu olunca, konu kişiyi aşan iradeler hüküm icra eder. Yazılım, yaratılış bu kişiyi aşan iradelerle uyumlu olarak gerçekleştirilmiş olur. Herhangi bir fert, yada bir insan açısından zorunluluk böylece meydana gelmiş olur. Bu durumun istisnası yok mudur? Elbette vardır.
Diyelim ki: Her türlü olumsuz neticeyi doğuracak irade ve eylem bir araya gelmiştir ama sonuç oluşmaz…
Diyelim ki Allah, o ferdi yada fertleri korumuştur belki… Belki de C. Allah’ın nihai ve ilahi planına, yani ön yazılımındaki muradına uygun bir başka oluş tecelli edecektir. Bu durumda çok basit bir etken devreye girer, siz trafik kazasından yada maganda kurşunundan kurtulursunuz…!
Kaderin gereği yukarıdan beri anlattıklarımızdır. Nasıl ki kişi, kendi irade ve eylemleriyle, kader, yasa, yazılım çerçevesinde sonuçlar elde etmekte hür bırakılmıştır. Bu hür bırakılış, kendilerine irade verilmiş her sosyal ve toplumsal oluşum açısından geçerlidir.
Bu noktada bir husus da ayrıca iyi bilinmelidir ki:
Bir insan kafasının kesilmesinin kaderi, yazılımı, yasası o adam açısından ölüm sonucunu oluşturur. Bu işin kaderi budur. Yoksa başını koltuğunun altına alıp gezmeye gitmesi, yada savaşmaya devam etmesi olası değildir. Böyle olması hiç mi mümkün değildir…?
Elbet mümkündür… Lakin bu mümkünlük C. Allah açısındandır. Allah, konunun icabı olan yazılımı, kaderi, yasayı sırf bir o olaya, yada o olayların tamamına münhasır olmak üzere, dilerse değiştirir. Böylece başı kesilen kişiyi, andığımız şekil üzere gezdirmeyi gerektirecek, özel bir yasa ve yazılım yapar. Hatta bunu genel bir yasa (kader) haline de getirebilir. Böylece bu yazılıma bağlı bir yaratış ve sonuç gerçekleştirilmiş olunur. Yani bu yasadan sonra başı kesilen kişi, artık başını koltuğuna alıp gezer… Aksi halde bu oluş mümkün değildir. Fakat buna mucize derler…! Allah bu yola genellikle gitmez. Ancak dilerse gidebilir; buna kimse engel olamaz!
Ancak dediğimiz ve zaman - zaman değindiğimiz gibi bu tür mucizevimsi şeylere fazla iltifat etmemek gerekir. Çünkü, C.Allah çoğunluk ana kural üzerine yaratışlar yapar.
Diyelim ki; güneşi hep bir düzen üzere doğdurur. Çünkü güneşin kaderi öyleye mahkumdur.Güneş bu kadere ve sonucuna mecburdur.Çünkü Allah güneşe boyun eğdirmiş, onu senin hizmetine vermiştir.Fakat kim bilir?
Ey insan sen irade sahibisin.! Bak buradan bakınca Güneşin dahi iradesiz olduğunu gördün. Bu cepheden görünce demek ki senin güneşten de üstün bir varlık olduğun çıktı ortaya.Güneşe tapanların kulakları çınlasın.
Ayrıca bu tür ana kurallar, yani yasalar, yazılımlar, yazmalar, hesaplamalar, hasılı kader, genellikle değiştirilmez. Bu yüzden de din ve Allah olağan dışılıkta değil olağan durum içi ile düzende aranmalıdır.
Bu konu çok önemlidir. Arının bal peteği üzerine Arapça harflerle: “Allah” yazmış diye velvele çıkarmanın alemi yoktur. Bu yol yanlış bir anlatım yoludur. Üstelik insanlara dini bu yoldan anlatır, dini buralarda aratırsanız, üfürükçülerin ve sihirbazların peşinde giden bir toplum elde edebilirsiniz ancak.! Başkacası değil! Lütfen dikkat ediniz! Mistisizm din değildir. Onun sonu hurafedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder