A- Evvel Kadının Birisi ;
Mekanı Cennet olsun! Çocukluğumda, sevgili Hanife Ebe’mden (babaannem) duyduğum ve tam buraya uygun olacağını düşündüğüm, ufacık bir anekdot geldi aklıma: Evvel kadının birisi, sürekli olarak; “An eden de kendine, “dan eden de kendine…” der dururmuş.
Bir başka kadın da, bu kadının sürekli böyle tekrarlayıp durmasına çok bozulur ve kızarmış. Bir gün canına tak etmiş. Kadını zehirleyip öldürmeye karar vermiş. Tutmuş, o kadının eline zehirli bir dürüm ekmek vermiş. Kadıncağız da “Acıkınca yerim.” diye, tutmuş o ekmeği kuşağının arasına koymuş. Neyse yolda giderken önüne tanımadığı bir genç denk gelmiş. Kadıncağıza: “Çok aç olduğunu” söylemiş. Kadıncağız da, çıkınındaki o dürüm ekmeği çıkarıp, o gence vermiş.
Bunu yiyen genç, hemen oracıkta ölmüş. Meğer bu genç, zehirli dürümü veren kadının askerden dönen ve dört gözle beklenen biricik oğluymuş.. Bu olay üzerine o kadın da anlamış, “an” edenin de “dan” edenin de kendine ettiğini. Anlamış anlamasına ancak, anlaşılacağı üzere yaptığının bedelini, daha bu dünyadayken bile pek ağır ödemiş. Bu hikaye bir temsildir. İyisini biz değil, ancak Allah bilir. Sonra Bakara suresi 216. ayet mucibince;
Bize ilk bakışta zararlıymış gibi gelen birçok şeyin, sonunun hayır olabileceğini de iyi bilmeliyiz. Zaten bunun böyle olduğunu hayat bize her daim kanıtlayıp durmaktadır. Ancak ben yinede buraya açıklayıcı olması bakımından bildiğim bir olay ve bir de olgudan bahsedeceğim: Olay:
Adı lazım değil; çocukluğumda adamın biri şakaya tutturup beni, köyümün yakınlarından geçen Göksu’da boğmaya kalkmıştı. Oradan birileri geçiyordu da onlardan mı çekindi, yoksa kendiliğinden mi vazgeçti bilmiyorum. Nihayet Allah’ın yardımı yetişti de beni bıraktı ve böylece boğularak öldürülmekten kurtuldum. Boğulmanın eşiğine gelmiş olmalıyım ki; o gün bugündür boğulmak, hatta nefesime daralmak, bana hep ürkütücü gelir. Şimdilerde bu korkuyu yenmişsem de uzun zaman ölüm bana, sırf bir daha nefes alamayacak olmak olgusu yüzünden korkutucu gelmiştir. Halbuki o zaman artık nefes almaya ihtiyaç mı var ki? Ama gel anlat işte!
Daha sonra aynı kişiyle görüşmemiz icabetti; görüştük. Adam nefes darlığına yakalanmış, perişandı. Adeta konuşamıyordu. Benden helallik istedi. Helal ettim ve kendi kendime: “Ey Allah’ım sen ne büyüksün…! Yine de O’na acil şifalar ver.” demekten kendimi alamadım.
Elbette nice benzeri ve daha da çarpıcı olaylarla sizler de karşılaşmaktasınız..! Lütfen bunlardan hepimiz doğru dersler çıkaralım!Olgu:
Benim çocukluğumda bizim köyde ölüp öldürmek pek yaygındı. İnsanlar kişiye değil, kişiye atılacak merminin parasına üzülürlerdi. İnsan öldürmek adeta tavuk öldürmekten kolay gibi bir şeydi. O sıralar halk arasında; “Tüfeğin ardına geçen, önüne geçer!” denilirdi. Nitekim hayat bana, tüfeğin ardına geçen nicelerinin, genellikle önüne geçtiğini çokça gösterdi...
Yukarıda dediğim gibi, elbet bu tür olgulara sizler de sıklıkla tanık oluyorsunuz. Öyleyse tüm bunlardan doğru sonuçlar çıkararak davranışlarımızı ona göre tanzim edelim… Biz niyetimizi düzeltirsek, Allah elbet hepimize yardımcı olacaktır! Bu durumu da iyi bilelim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder