28 Ocak 2012 Cumartesi

A- Levh-i Mahfuz Nedir; Bundaki Yazılımlar Nasıl Olur ?

A- Levh-i Mahfuz Nedir;
      Bundaki Yazılımlar Nasıl Olur ?

         Burada ilerideki konularımıza ışık tutma bakımından benzetme yoluyla Levh-i Mahfuz denilen ana kitap, bu kitabın yazıları, bu yazıların ise kader, hayır, şer ve yazgı bakımından anlamları hakkında kısa da olsa, bir kısım açıklamalar yapmaya çalışacağız. Öyle ya: “teşbihte hata olmaz.” demişler. Biz de bir benzetme yapalım:
           Levhin yada levhanın manası hepimizce malumdur ki; bilgisayar ekranındaki sayfaların üst üste, peş peşe açılması gibi bir durumu ifade eder. Yoksa yığınla levhayı değil…!
           Mahfuz İse; muhafaza edilen, muhafaza altında  demek olur ki; o Levh, bizzat Allah’ın nezdinde ve muhafazası altındadır, demektir. Durum böyle olunca O’na, yani Levh-i Mahfuz’a hiçbir yaratık erişemez, elleşemez demek oluyor. Böylece konu Levh, tamamen Allah’ın tekelinde olmuş oluyor..!
           Bu durum karşısında biz de farz edelim ki, bu Levh-i Mahfuz bir tür bilgisayardır. Bu bilgisayar benzeri Levh-in yaratıcısı Allah’tır. Bu bilgisayarın (Levh-i Mahfuz) bir ana kurulumu vardır. Ayrıca onu çalıştırmaya yarayan taban, yani temel programları vardır. Bir de bu bilgisayara sonradan yüklenen ve yine sonradan sonuç icra eden programlar vardır. Ayrıca bu bilgisayar ile tüm oluş ve olgular kayıt altına alınabilmektedir.
Bu bilgisayara yüklenen programlar çalıştırılınca, o program için belirlenmiş sonuçlar zorunlu olarak ortaya çıkar. Konu bu şekilde ele alınmalı ve böylece algılanmalıdır.
Örneğin, adamın kafasına tabancayı dayar ateşlersen, kurşun gider, adamın beynini parçalar, adam da ölür..! Konu eylemin doğal ve zorunlu sonucu ölümdür. Bu işin kaderi, yani programı, ölçüsü, ayarı, yazılımı, işte budur.! Ama bu eyleme bu sonucu değil de, bir başka sonucu bağlamak da mümkündür. Yalnız bu mümkünlük, kul açısından olmayıp sadece, Allah açısındandır. Böylesi hadiselere olağan dışılık, yani mucize denilir.
Bizim işimiz ise mucizeyle değil, olağan iledir. Din de aynı şekilde olağan dışılıkta değil, normal işleyiş içindedir.
           Örnek edindiğimiz günümüz bilgisayarları ile Levh-i Mahfuz farklı boyutlarda bulunuyor olsalar da, işleyişleri büyük bir benzerlik arz eder. Levh-i Mahfuz ile gerçekleştirilen kader, oluş ve olacaklar, aynı bilgisayardaki programlara ve bu programların icra ettiği zorunlu neticelere benzer. Program iptali de yine aynı benzer şekildedir.
          Dikkatlerinizi bu noktaya çektikten sonra sizleri, bu yönde düşünme, mukayese ve değerlendirmeye davet edeceğim! Sözün burasında konunun bir başka tarafına daha işaret edeceğim ki; o işaret de, Müddessir Suresi’nedir. Bu surenin 26 ve 27. ayetlerinde adı geçen, “Sekar” kelimesi, eski anlayışlarda öne sürüldüğü gibi, bir tür cehennem olmayıp, doğrudan doğruya, açıkça bilgisayardır. Devamı ayetlerdeki benzetmeler ve  açıklamalar da bilgisayara dönüktür. Orada kat kat diye bahsi geçen olgu yada oluşlar bir çeşit cehennem tabakası olmayıp levhaları,yani bilgisayar ekranında üst üste yığılan sayfaları ifade eder. Yine oradaki “Üzerinde 19 vardır” ifadesi bilgisayarın program, yazılım temelini anlatır. Yoksa cehennem bekçisi zebanileri değil.! 
Ayrıca burada bilgisayar örnek gösterilmek suretiyle; kader, yazı, yazılım, işin neticesi, cennet, cehennem vs. olgu ile oluşlara atıflar, benzetmeler, bu yol ve yönden anlatımlar vardır. Eskilerin “Sekar” kelimesine dair cehennem algısı sadece işin bu yönü itibariyle doğrudur. Lakin anlaşılacağı üzere eksiktir. Ben sizleri bu konu üzerinde durmaya, derin derin düşünmeye davet ediyorum.
            Buradan sonra artık ben, bilgisayar bilgisine eriştirilmiş olan bizim kuşak insanlarının, gerek ceza, gerekse mükafat bakımından, önceki dönem insanlarına göre daha ağır bir sorumluluk altında bulunuyor olduğunu söylemek durumundayım. Çünkü bilgisayar bilgisine erişmiş bir insanın artık Allah’ı, kaderi, ölüp de dirilmeyi, evreni vs. hususları kavrayamama şansı, eski dönem insanlarına göre oldukça zayıftır.
Dolayısıyla gerçekler üzerindeki örtüyü fark etme, gerçeklere örtü oluşturmama bakımından daha şanslıdır. Yine, bilimsel bilgi demek anlamındaki ayetleri anlama şansı daha yüksektir. Durum böyle olunca, yukarıda da izah edildiği üzere, ana gerçek olan Allah’ın ve ahretin varlığı ile Allah’ın birliğini bilme şansı eski insana göre daha yüksektir. Bu bakımdan sorumluluğu elbet artmıştır.
            Nitekim C.Allah’ın konu ayette bahsettiği husus da budur. Yani insanlığın belli bir evresini, belki de şu içinde bulunduğumuz zamanı işaret ederek:
“Ben insanların kullanımına, yine insanlar eliyle, “Sekar” (bilgisayar) adında ve üzerinde levhalar bulunan bir araç vereceğim ki, yani insanı bilgisayar ortamına süreceğim ki; bu ortam ona, gerçeği daha aydınlık olarak gösterecek. Böylesi bir ortamda, insanların birçoğu için gerçeği görmek çok kolay olacak. Lakin insanların birçoğu hala gerçeği görmemeye yada gerçeğin üzerine örtü örtmeye devam edecek.” demektedir.
           Doğrusu ben, Müddessir Suresinde bahsi geçen ”Sekar” kavramı ve bu kavram ile ilgili bölümden bunları anlıyorum. Dilerseniz bu husus üzerinde biraz  sizler  de durunuz.!
            Yalnız şunu iyi bilmeli ve unutmamalıyız ki: Levh-i Mahfuzun yani Allah nezdindeki, korunmuş Ana Kitabın ve bu kitaptaki yazı yada yazılımların, daha iyi anlaşılabilmesi bakımından bilgisayar bir benzetmedir. O bizim alemimiz boyutunda bulunan, maddi bir olgudur. Levh-i Mahfuzun temsilidir. Tersinden söylemek gerekirse, Levh-i Mahfuz’un içinde bulunduğumuz alemdeki yansıması veya misalidir.
Aslında Levh-i Mahfuz ise, bilgisayarı da içine alan, bizim içinde bulunduğumuz alemden çok daha farklı boyuttaki bir olgudur. Bu olgu aynı zamanda bir yaratıktır… Allah nezdindedir. Allah’ın koruması altındadır. Sadece Allah’ın tasarrufunda ve mülkiyetindedir. Allah ona kimseyi halef kılmış değildir. Onun üzerinde hiçbir yaratığa müdahale yetki ve iradesi vermemiştir. Hiçbir yaratık ona ilişemez; müdahale edemez. Oraya, yani Levh-i Mahfuza sadece C. Allah tasarruf eder (yönetir, hüküm icra eder).
Paragrafın girişinde belirttiğim gibi bilgisayar ise onun, yani Levh-i Mahfuz’un bu alemdeki yansımasıdır.
Ve tekrar edelim ki: Müddessir Suresi’ndeki “Sekar” tabiri de bilgisayardır. Orada mevzu bahis edilen anlatımlarda, işte  bu bilgisayar konusuyla ilgilidir
          Yukarıdaki açıklamalardan sonra Yasin Suresi 12. ayeti buraya alalım ve konumuz açısından kısaca bakalım:
         “Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.”
           Levh-i Mahfuz: Bu aslında, mahiyetini tam olarak bilemediğimiz ancak ana kitap olarak algılamamız gereken bir yaratıktır. Varlıktır. Allah-ü Teala’nın kontrolü ve muhafazası altındadır. O kitaba hiçbir şey erişemez ve ilişemez. Yukarı ayetten de anlaşılacağı ve aşağıda açıklayacağımız üzere; tüm oluş, olgu, olacak ne varsa sebep - sonuç bağıntısı bakımından mutlak sonucun ne olduğu, ölçü, ayar, kader, yazı, yazılım, yasa, tabiat yasaları, bilim, bilgi vs. aklımıza gelen her şey kitap diye somutlaştırdığımız Levh-i mahfuzda mevcuttur.
            Bu ayet, Levh-i  Mahfuz’da yazılı olan her şeyin ezeli olmadığını, yeri ve zamanı geldikçe, daha doğrusu Allah tarafından irade buyruldukça yazıldığını anlatır… Ayrıca başkaca kanıtlar bir yana, ayette sözü geçen, oluşların olduğu zaman kaydediliyor olması gerçeği bize, Levh-i Mahfuza sonradan yazılımlar yapıldığını kanıtlar.
           Sonuç olarak; Levh’ı Mahfuz denilen Allah nezdi ve mahfuzundaki (Muhafazasındaki) ana bilgisayarda bizzat Yine bizzat C. Allah tarafından her alanda ve sürekli bir biçimde yapılan yazılımlarla (kaderlemelerle) yeni oluş, olgu ve varlıkların ortaya çıkışı, C. Allah tarafından “ol denilmekle oluşu” sağlanmakta, yani yaratılışı yapılarak, yokluk aleminden varlık alemine, yani ortaya çıkarılmaktadır.
Aynı şekilde sürekli yapılan bu yeni yazılımlarla, önceden yazılımı (kaderlemesi) yapılmış birçok oluş, olgu ve varlığın yazılımı iptal edilmekte, silinmekte, değiştirilmekte veya halin icabına göre yön verilmektedir.

                ************************
           Yasin Suresi, 12. ayeti yeniden hatırlayarak konunun anlaşılması bakımından yukarıda açıklamaları da nazara alarak yazılımların, programın yada kaderin nasıl oluşturulduğunu anlamaya çalışalım.
           Ele aldığımız konu ayet: “Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.” şeklindeydi.
           Ben bu ayette, işbu kitabımızdaki konumuzun anlaşılması bakımından, dokuz cephe, altı olgu ve bu olgulardan birisinin içinde de altı türünü tespit ettim. Sırayla bunlar:
             1.Cephe:Ezelden yapılıp edebe kadar sürecek olan; kadere, ölçüye, ayara, yazıya, yazılıma, programa, şaşmaz yasaya, yani tabiat kanunlarına ve bu anlamdaki yazgıya işarettir. Bunu örneklemek gerekirse, mutlak manada hiçbir şey yokken C. Allah’ın varlık alemini, ezeli ilmiyle var ettiği daha doğrusu, ana yazılım ve buna bağlı olarak gerçekleşen zorunlu ana gidiştir.
Bunu yine bir örnekle ele alarak, daha somut söylemek gerekirse: “Evrenin bir yazılım, kader, yani plan, program dahilinde ve evreler halinde oluşturulup ebede doğru akıtılmasıdır.” diyebiliriz.
Tabii ki, bu anlamda verilebilecek daha somut ve başkaca nice örnekler vardır. Ancak bu yöndeki başkaca örnekler tamamen sizlerin düşüncesine, bulmasına ve bulgusuna bırakılmıştır. Biz burada sadece ele aldığımız ayetin işaret ettiği bu cepheden söz etmekle yetineceğiz.
              2. Cephe: İşin düne dönük cephesidir ki; oluşların hepsinin kayda alındığına işarettir. Örnek vermek gerekirse; “Bir insanın her hali ve yaptığı her eylemin, işbu ana kitaba kaydediliyor olması.” demektir.
             3. Cephe: Yukarıdaki 2. cepheden ileriye dönük olarak amaçsal işaretle oluşan bir cephedir. Bu yön tamamen ileriye dönük bir zorunluluğu ifade eder. Bu da Ahretin varlığı ve orada C. Allah’a hesap verileceğinin zorunluluğuna işaret eder. Öyle ya, başka türlü olmuş olsa insanın her hal ve eylemi niye kayıt altına alınsın ki.? Demek ki, diriltmeyecek olsa niye yazsın? Hem üstelik evvel yazdıkları açılıp durduğuna , yani varlık alemine çıktığına göre, bu yazılanların da açılması, ve varlık alemine çıkması demek ki zorunlu olmuş oluyor. Bu durumun aynı zamanda, aşağıdaki eylemsel cepheye de işaret ettiği açıktır.   
            4. Cephe: Yine yukarıdaki 2. cephe, bir 4. cepheye daha işaret eder ki, o da fiili, yani eylemsel bir cephe olup geçmişe işaret eder. Yani olgu, hal ve oluşların olduğu zamanlarda kaydedildiğini işaret eder.
             5. Cephe: Yukarıdaki 2. cephe bir başka 5. cepheye daha işaret eder ki, o da aynı zamanda evvelki kayıt gibi, halihazır içinde bulunuyor olduğumuz anın da kayıt altına alındığına ve kayıt altına almanın da zorunluluğuna işaret eder.
             6. Cephe: Yine 2 Cephe bir başka 6. cepheye işaret eder ki, o da yine açıklanan bu duruma bağlı olarak bundan sonra da kıyamete dek bu türden kayıtların tutulacağına işarettir. 
            7. Cephe: Bizatihi ayetin kendisi de yukarıdaki 3., 4., 5. ve 6. cephelerin hepsine birden işaret eder.
             8. Cephe: Allah’ın yaratmasının ve yazılım yapmasının sürekliliğine işaret eder.
             9. Cephe: Ayet içinde geçen; “Ölülerin diriltilmesi” konusuna yani işin bu  cephesine  açıkça işaret eder ki; bu noktada, yani yeniden dirilme noktasında bir zorunluluk olduğu açıkça ortaya çıkar. Bu cephenin aynı zamanda, yukarıda anılan 3. cepheyle örtüşen yanları vardır. Lütfen bu örtüşmeleri anlamaya çalışınız! Yukarıda altı da olgu vardır demiştik. Bunlar;
             1. Olgu: Bu kaydedilişlerin her türü bir yazılımdır, programdır, ölçüdür, ayarlama ve kaderdir!
             2. Olgu: Her tür yazılım mutlaka bir sonuç icra eder, oluşturur!
             3. Olgu: Geçmişe dönük kayıtlar ise artık kapatılmış olur. Bu kapatmalar dahi sebep-sonuç bağıntısı içinde dünyasal manada yeni oluşları ortaya çıkarır. İş sadece bu dünyasal sonuçlarla kalmaz. Bunlar ahrette, ahretsel sonuçlar da icra edeceklerdir.Bu oluşlara ait kayıtlar ile bizzat bu oluşların kendileri, yine kendileri için belirlenmiş sonuçları oluşturmaları zorunludur. Ancak bu zorunluluğun istisnaları da vardır. Bu istisnalardan birisi de aftır. C. Allah’ın affıdır yani!
             4. Olgu: Kitabın, yani Levh-i Mahfuzun varlığı ve ebediliği olgusudur ki biz bu olguyu yukarıda elimizden geldiğince detaylı ve anlaşılır bir biçimde ele almıştık. Burada bu hatırlatmanın dışında detaya lüzum görmüyoruz.
             5. Olgu: Tüm yazılımları aynı kitapta bulunuyor olması olgusu ki; bu kitap, ana kitap konumundaki Levh-i Mahfuzdur.
             6. Olgu: Konu kitaptaki yazılımların çeşitliliği olgusudur ki; Tesbitlerime göre bahse konu bu çeşitlilik altı türdür.
Bunların 1. Türü: Yazılımların bazıları ezelidir ve ebede akar. Örneğin evrenin yaratılışı ve ebede akışı vb. olguların yazılımı bu türden yazılımlardır.
              2. Türü: Sonradan, yani belirli bir zamanda yapılan ancak ebede doğru akan bir yazılım türüdür. Örneğin, insanlığın  yada, fert fert insanların C. Allah tarafından yaratılmasının yazılımı bu türden yazılımdır.
             3. Türü: Oluşların kayıt altına alınması şeklinde beliren yazılım türüdür. Bu türden olan yazılımlar genellikle doğal ve zorunlu sonucu oluştururlar.Devreye af ve iptal gibi olgular girerse bunlar bir başka sonuç oluşturmaya müsaittirler. Yani kayıt altına alınmak şeklinde tezahür eden bu türden yazılımlar ikili sonuç doğururlar. Bunlar aynı zamanda insanların özgür iradelerine, tövbe ve özür dileyişlerine bağlanmak suretiyle bambaşka bir sonucu da  oluşturabilirler…
             4. Türü: Kulların iradelerine sonuç bağlanmak suretiyle, sonradan yapılan yazılım türü olmakla birlikte, yine aynı şekilde af ve vs. yollarla, gerek dünyasal, gerekse ahretsel alandaki neticeleri iptal edilen, yani biten, yok olan yada yerini bir başka yazılıma bırakan yazılım türleridir.
Bu yazılımların kimileri dünya bağlamında, kimileri ahret bağlamında, kimleri de, hem dünya, hem de ahret bağlamında iptal edilmiş yazılımlar olabilirler. Bu türden olan yazılımlar, oluşların kaydı biçiminde tezahür eden ve yukarıda 3. tür olarak  bahsedilen türlerle karıştırılmaması gerekir.
             5. Türü: Bu tür ise, kendileri ezeli yazgılar olmakla birlikte, iptal yoluyla ebedi olmaktan çıkarılmış yazgı türleri olmak gerektiğini düşünüyorum.
             6. Türü: Gerek ezelden sonra, gerekse ezelden yapılan yazgıların iptalini sağlayan yazılım türleridir. Af ve iptal gibi.Bütün bu açıklamalar bize kader ve iradenin ne olup ne olmadığını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Ancak bunlar oldukça ağır konular olmakla, işin daha derinlerine inemedim. Lütfen iniş takımlarını ve merdivenlerini siz de arayınız! Ben bu kadar inebildim; siz daha derinlere gidiniz. Lakin yinede tüm bu anlatılan görüşlerin doğruluğu hususunda Kuran’sal bir kanıt daha getirmek isterim ki o da yukarıda ele aldığımız, Bakara Suresi 30. ayetidir. Bu ayetin mealini yeniden verelim ve bu yeni konumuz açısından da değerlendirelim:
          “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi  herhalde ben bilirim, dedi.”
Buradan anlaşıldığına göre, C.Allah tarafından insanların yaratılmasına karar verilişi dahi ezeli değildir; sonradandır. Bakınız “Ben yeryüzünde bir halife (insan, insanlık) yaratacağım.” buyurmasını meleklere karşı yapmaktadır. Demek ki o an melekler vardır. Şu halde meleklerin bulunuyor olduğu bir evre ezeli olmasa gerektir. Yani öncesi olmalıdır. Nitekim bilim dahi göstermektedir ki, insanlığın ortaya çıkışı evrenin yaratılmasına göre daha dündür ve günümüze çok yakın bir tarihtir.
Bahsini ettiğim bu belirleme noktasına bir itiraz getirilebilir o da; “C. Allah’ın İnsanı yaratma karar ve iradesi bu buyurmadan daha evveldir. Bu buyurma ise, evveli olan iradenin açıklanmasından ibarettir” demek şeklinde olabilir. Olabilir ama, bu itiraz ilk bakışta mümkün gibi görünmekteyse de, bence akla ve mantığı çok da yatkın değildir. Çünkü Allah’ın yaratma eyleminin sürekli olduğu gerçekliği, yukarıda ele alıp açıkladığımız Yasin Suresi’nin 12. ayetin gösterdiği gerçeklik, C.Allah’ın “Ol.” demekle oluşların oluvermesi, aksi düşünüşün C. Allah’ın ilim ve irade sıfatlarını bir nevi kayıtlaması, yani sınırlandırıyor olduğunun düşünülmesi ve savunulması şeklinde beliren mantıksızlık, dua ve tövbe mekanizmasının işleyişiyle ve nihayet hayatın ve evrenin işleyiş gerçekliğiyle çelişmesi nedenlerinden dolayı mantık ve akıl dışıdır. Dolayısıyla bu itiraz reddedilmek durumundadır.
Demek ki C. Allah İnsanlığı yeryüzünde kendisine bir halife, yani vekil olarak yaratmayı daha ileri bir zamanda irade buyurmuş, ona göre de, işin yazılımını, yasasını, kaderini ortaya koyarak “Ol.” demiş ve oldurmuştur. Başka düşünce yanlış olmalıdır. Şu halde yazılım, yani kaderleme yapılması süreklilik arz ediyor. İlk yazılım sonradan değiştirilip iptal edilebiliyor. Hayat dinamik bir biçimde sürüyor. Bilinç ve kontrollü bir gidiş hüküm sürüyor. Bu durumda ortada, yasa, yazılım, program, ölçü ayar demek anlamındaki bir kader olmuş, ama alın yazgısı demek anlamında bir kader olmamış oluyor.
Zaten böyle bir şeyi, yani bizim savunmamızın aksini  kabul etmek, ne derseniz deyin, insanı ve insanlığı C.Allah’ın bir oyuncağı ve kuru bir yaprak kadar dahi iradesiz saymak olur ki, bu Allah’ın İnsanlarla oyuncak gibi oynadığını iddia etmektir. Bu da son derece komik ve tutarsız bir şeydir. Allah hepimizi bu tutarsızlıklardan korusun.
Nitekim bu tutarsız görüşler nedeniyle nice insan ateist olmuştur. Bu tutarsız görüşleri savunanlar bunun vebalini veremezler.
Sonuç olarak her insanın elinin erdiği gücünün yettiği ne varsa onu yapıp yapmamak kendi elindedir. İnsanın iradesini aşan iradeler vardır. Hepsinin üstünde de bütünsel irade dediğimiz C. Allah’ın iradesi vardır. Bu bütünsel irade aynı zaman da nihai onay merciidir. Şu var ki buradan onay çıkmadıktan sonra diğer tüm alt iradelerin eylemleri sonuçsuz kalmaya mahkum olur. C. Allah ise, her türden takdiriyle, daha doğusu gerek ezeli gerek daha sonraki ve gerekse bundan sonra yapacak olduğu takdirlerin tümüyle dahi kendini kayıtlamış, yani sınırlamış değildir. Sadece şu var ki, verdiği sözde durucudur. Bunlar da genellikle kul lehinde olanlardır. Yoksa yaptığı takdirleri ve yazılımları değiştiriyor olduğu bir vakıadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder