A- İbadet Türleri:
Yaptığım bu açıklamalar çerçevesinde ibadeti dört bölüme ayırmak doğru olacaktır;
1- Menfi ibadet
2- Çekinik ibadet
3- Hatasal ibadet
4- Müspet ibadet
Bunların açılımlarını ise şöyle yapabiliriz:
Menfi İbadet: Günah, yasak, haram, mekruh vs. cinsinden olan olumsuz ibadetlerdir. Örneğin; kumar oynamak, içki içmek, haksız yere ardam öldürmek ve sairdir. Bunlar hem nicelik olarak büyüktür, hem de menfi ibadet türlerdir ki istenmeyen sonuçlar oluştururlar. Bu tür ibadetlerin, sahipleri hem bu dünyada hem de öbür dünyada cezai yaptırımla karşı karşıya kalırlar. Bunun istisnası af ve iptaldir. Af malumdur da iptale bir örnek vermek gerekirse; bir kısım müspet ibadetler yaparak, menfi ibadetleri yok etme, sildirme yoluyla iptal oluşabilir.
Çekinik İbadet: Dinsel öğretideki, “mubah” olarak adlandırılan davranışlar cinsinden olan ibadet türleridir. Bunlar genellikle cezayı ve ödülü gerektiren ibadetler değildir. Bunlara genellikle gerek dünyasal, gerekse ahretsel alanda ceza yada ödül verilmez. Bunlar yatmak, kalmak, yemek, içmek, uyumak, gezmek, vs. gibi olan eylemlerdir. Ne var ki bu tür ibadetler dahi her zaman çekinik olarak nitelenemezler.
Çünkü niyet bunların dahi vasfını değiştirir. İnsan daha zinde kalmak, böylece işinde daha verimli olmak adına ve dengeli biçimde uyur uyanırsa, yada çevresine çalım satmadan, onlara hoş görünmek ve kendine saygı adına süslenirse, bu davranışlarında Allah rızası ararsa, bunlar dahi biraz sonra anlatacağımız müspet ibadet sınıfına girerler.
Pek tabii ki çekinik olarak nitelediğimiz eylemler de ibadettir. Çünkü İnsanın yeryüzündeki halifelik görevinin nihai icrasına katkı yaparlar. Şöyle ki; aslında tabiat boşluk kabul etmez. Bu itibarla çekinik ibadetler, menfi ve müspet ibadetler gibi sonuç da icra ederler. Hatta müspet ve menfi ibadete bile dönüşebilirler. İki durumu da örnekleyelim;
a- Çekinik ibadetin, menfi ve müspet ibadet gibi sonuç icra etmesi: Diyelim ki uyuyup kaldın. O sırada sokakta kavga oldu ve arkadaşını kapkaççılar çarptı? Ama diyelim ki uyamasaydın belki de sokağa çıkacaktın. Belki de arkadaşını görüp onu kurtaracaktın.! Yada sizin sırf orada bulunmuş olmanız arkadaşınızın kapkaçılar tarafından çapılması hususunda caydırıcı bir neden olabilirdi!
b- Çekinik ibadetin müspet ve menfi ibadete dönüşmesi: Biraz önceki örneğimizde eğer dışarıda ve uygun ortamda idiyseniz, arkadaşınıza yardım etmiş olmakla müspet bir ibadet, yardım etmez yan çizerseniz, menfi bir ibadet yapmış olabileceğiniz düşünülebilir. Fakat aslında durum hiç de öyle değildir.
Sizin sırf orada bulunmanız arkadaşınızın kapkaççılar tarafından çarpılması hususunda caydırıcı bir neden olmuş olabileceği gibi tersi de olabilir… Yani müdahale ederseniz, üstelik arkadaşınızla birlikte, üstüne üstlük bir güzel dövülmeniz sonucu da oluşabilir. Bunlar muhtelif biçimlerde iç içelik göstermektedir.
Buradan anlamamız gereken şudur: Tabiat asla boşluğa yer bırakmaz. Sizin çekinik eylemlerinizin, yani ibadetlerinizin yeri, başkalarının müspet yada menfi ibadetleriyle doldurulur. Sizin çekinik ibadet yapmak suretiyle boş bıraktığınız alanda başka iradeler cirit atarlar. Böylece çekinik iradenin çekinik ibadeti, başka iradelerin halifelik görevlerini sizin iradenizden bağımsız olarak yapmalarına meydan verir, yol açar.
Dolayısıyla bu çekinik ibadet türü de İlahi maksat ve murada katkı yapmış olur. Böylece de C. Allah’ın halifesi konumundaki kulun bu türden eylemleriyle dahi ibadetleri oluşmuş ve sonuç icra etmiş olur!
Hatasal İbadet: Hataen, bilmeyerek, doğru zannıyla yahut da gerekli özen ve dikkat gösterilmeyip fark edilmeyerek yapılan eylemlerdir. İnsanın kendi kapasitesini bilmemesi ve iyi kullanamaması da bu tür ibadetlere dahildir. Bunların ihmali türleri olduğu gibi icrai türleri de vardır.
Bu türden olan ibadetlerin yani eylemlerin de kendilerine uygun sonuçlar doğurduğu ve kulun halifelik görevinin icrası yani yerine getirilmesi konusuyla olan ilgisi açıktır. Ayrıca bu tür ibadetler, gerekli özen ve dikkat gösterilmezse, hem dünyasal, hem de ahretsel anlamda zarar ve sorumluluk oluşturabilirler. Yine terside doğru olup gerekli itina ve dikkatin gösterilmesi halinde ödülle karşılık bulabilirler.
Müspet İbadet: Bu tür ibadet, bildiğimiz dar ve teknik anlamdaki ibadettir. Başta haramlardan kaçınmak olmak üzere; namaz, oruç, hac, zekat vb. iradi eylemlerdir. Genel olarak “Ameli Salih” dediğimiz, topluma yararlı, güzel eylemler sergilemek şeklinde tezahür eden ibadetlerdir. Bu türden ibadetler hepimizce bilindiği için üzerinde çokça durmayacağım. Malum olduğu üzere bu türden ibadetler bizi hem bu dünyada hem de öbür dünyada ödül ile karşılar.
Yalnız burada bilinmesi gereken iki husus var ki önemlidir…! Onlar da, topluma yararlı olan güzel davranışlar, yani müspet ibadetler, gerek toplum, gerekse müspet ibadeti yapan kişi açısından bu dünyada çoğunlukla ödülle karşılanır. Çoğunlukla diyorum, çünkü bu dünyada bazen iyilikten kötülük yani, kötü bir netice doğduğu olabiliyor…
Bu türden ibadetlerin öbür dünyada her zaman ödülle karşılanmaz. Bu tür, yani ameli salih türü eylem, yani ibadetlerin öbür dünyada ödülle karşılık bulmasının şartlarını aşağıda ele alacağız. Bu şartlar Bakara Suresi’nin 62. ayetinde verilmiştir. Bunlar:
Bir kulda, şirksiz bir Allah inancı bulunmalıdır. Ayrıca o kişi ahretin varlığına, bu dünyadaki tüm eylemlerinin hesabını öbür dünyada, O bir olan Allah’a vermek zorunda kalacağına da inanmalıdır.
Bakınız; Bakara Suresi 62. ayette aynen:
”Şüphesiz iman edenler; yani Yahudi’lerden, Hıristiyan’lardan ve sabii’lerden Allah’a ve Ahiret Günü’ne hakkıyla inanıp, Salih amel işleyenler için, Rabb’leri katında mükafatlar vardır. Onlar için herhangi korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.” denilmektedir
Bir başka anlatımla, abd’in ibadeti yani eylemi;
-Allah’ı şirksiz olarak tanıması,
-Bu dünyanın bir de ahret’inin bulunduğu ile yaptıklarının hesabını, hem burada hem de ahrette vereceğine inanması,
-Ameli salih, yani faydalı, güzel ve erdemli eylemler olması halinde, kim ve hangi dinden olursa olsun, ödül ile karşılanır; asla mahzun olmazlar.
Bu ayet hükmünce, ayrıca yukarıdan beri yapmaya çalıştığım anlatımlara göre kul, ibadetlerinin müspet olanlarından sevap / ödül, menfi olanlarından ise günah ceza alır!
Bu ayeti eğip büğmek, ayete “Yok namaz kılarsa, yok Müslüman olursa…” gibi bir kısım başka şartlar eklemek, yada dayatmak kesinlikle yanlıştır. Ayetin anlamı çok açık ve nettir. Bu ayet için, “Batıni anlamı böyle değildir. Batıni olan anlamını biz anladık, yahut falanca evliya anladı; siz anlamazsınız.” gibi bir kısım gerekçelerle ayetin anlamına bir kısım şartlar dayatmak tevildir. Tutarsızdır. Yersizdir.
Tevili ise bizzat Kuran kendisi yasaklamaktadır. Bu durumu her platformda tartışmaya açığım…!
Çünkü bu ayetin şümulü içine giren herkes, insanlar ona, ister Hıristiyan, ister Musevi, ister kitapsız, yani Sabii desinler, o kimseler Kuran açısından kesinlikle Müslüman’dırlar. Burada gerek insanların gerekse kendilerinin, adlarını şu yada bu şekilde yaftalamış olmaları sonucu değiştirmez.!
Bir insanın Kuran açısından Müslüman olması için önemli olan şey, bu ayetin çerçevesi içinde bulunmasıdır. Başka söz, başka yorum boş ve tutarsızdır.
*****************
İbadetin ana anlamının yukarıdan beri anlata geldiğim şekilde olduğunu anladıktan sonra artık;
Müspet ibadetin ne demek olduğunu daha iyi anlaşılır kılmak için aşağıdaki açılımı yapmamın uygun olacağını düşünüyorum.
Müspet ibadetin ana anlamı: Doğrudan doğruya Allah’a ve onun rızasına yöneliştir.
Bu yönelişin özü ise: Duadır. Hatta namaz dahi belirli bir şekle bürünmüş duadır, tövbedir, zikirdir, takdistir, saygı sunumudur. Allah’a saygı sunumunun biçimi varlıklardan varlıklara değiştiği gibi, toplumlardan toplumlara, dinlerden dinlere göre de değişebilmektedir.
Duanın da: Diğer cephesi tövbedir.
Dua ve tövbe ise: Kavli (niyet,söz verme anlaşma), fiili ve sözlü olarak üç çeşittir.
Dua ve tövbenin kavli olanları da: Hem fiili olana, hem de sözlü olana gereklidir. Çünkü kavil, bir nevi söz verme ve niyettir.
Niyet ve söz verme ise: Herhangi bir ibadetin yani eylemin vasfını değiştirir. Eylemlerin değerlendirilmesi vasıflarına, yani kişilerin niyetlerine göre olur.
Dua ve tövbe ibadetinin de: Anası, aslı fiili olanıdır. Sözlü olanı ise fiili olana destektir. Namaz olsun, oruç vs. olsun, nihai tahlilde ameli salihtir. İyi ve güzel davranıştır.
Ameli salih ise: Güzel olan her türden ibadetin, eylem ve davranışın genel toplamı, toplanma yeri yada biçimidir. Başka bir deyişle ameli salih, tüm insanlığın müspet manadaki ibadetleri toplamının genel adıdır...!
Buradan hareketle; “Her ameli salih=Müspet ibadet.” dememiz mümkündür! İşin bu yönü daha detaylı olarak, “Fiili Dua ve Tövbe” bahsinde irdelenecektir. Şimdi biz; girmiş olduğumuz müspet ibadet bahsini, Bakara Suresi 62. ayet çerçevesini de göze alarak açıklamaya çalışalım:
Cenabı Allah, Kuran’ı Kerim’in muhtelif ayetlerinde, canlı cansız her varlığın Allah’ı andığını, O’na yöneldiğini, ibadet ettiğini, yani eylemlerde bulunduğunu, ifade etmektedir. İşte bu anlatımlarda bahsi geçen eylemler, doğal durumun ifadesinden başkası değildir.
Bunlara Hac Suresi 18. ayeti örnek verilim: “Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor;………”
Her taş kendi yerinde ağırdır. Her varlık kendi işlevini icra etmektedir. Bunların her biri C. Allah tarafından belirli bazı yasalarla boyun eğdirilmişlerdir. İş ve oluşlar Allah’ın İstek ve muradına uygun olarak akıp gitmektedirler. İşte her varlığın ibadetinden anlamamız gereken budur. Onlar kendilerine tayin edilen ibadet şekillerinin dışına asla çıkamazlar. Nitekim melekler de böyledir.
Buradan anlamamız gereken bir husus daha var ki o da; herhangi bir müspet ibadetin şeklinin fazla önemli olmayıp işin özünün daha önemli olduğudur. Yani Güneş dönerek secde ediyor, biz, yani Muhammedi din takipçisi Müslümanlar ise alnımızı yere koyarak…! Demek ki başkaca ümmetlerin secdeyi başka şekillerde yaptıklarını, yapabildiklerini, yani onların da farklı farklı secde veyahut müspet ibadet sunum şekilleri olduğunu, olabildiğini, bunların dahi Allah yanın da makbul olduğunu kabul etmemiz gerekecektir.
Sadece insan ve cinlerin ibadetleri, irade ve akılları nedeniyle çeşitlilik arz eder. Buradaki çeşitlilikten kastım, insan ibadetinin yukarıda açıkladığım üzere; Müspet, menfi, hatasal ve çekinik ibadetler şeklinde olmasıdır.
Bu durum çok doğaldır. Çünkü C. Allah; evreni zıtların birliği üzerine oturtmuştur. Zıtların birliğini basitçe örneklemek gerekirse; iyi ve kötünün, karanlıkla aydınlığın birlikteliği bir anlam ifade eder. Yıldızlarla gezegenlerin birbirlerini çekerek denge oluşturmaları, konunun bir başka cepheden örneğidir.
Buradan hareketle; “Kulların gerek müspet, gerek menfi ve gerekse çekinik ibadetlerinin bir birliği oluşturduğunu” söylemek gerekecektir. İşte bu birlik ise, Allah’ın maksat ve muradını gerçekleştirmektedir. Bahsini ettiğim bu insan eylemlerinin yani ibadetlerinin birliği sayesinde, insan Allah’a halifelik etmiş ve bu halifeliğe de mecbur olmuş olur. Ve bu birlik sayesinde her yaptığı eylem, genel ve geniş anlamda ibadet olur. Bu anlamdaki İbadete de, zorunlu olmuş olur.
Ve böylece de Allah’ın;“Ben insan ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.” demiş olması yerine tam oturmuş olur.
Yukarıdan beri yaptığım açıklamalar sonucunda artık, insanın müspet anlamdaki ibadetinin çeşitliliğini anlatabilecek aşamaya geldiğimi sanıyorum. Buradaki çeşitlilikten kastım, namaz, oruç, hac vs. şekildeki müspet ibadet çeşitliliği değildir.
Yukarıda müspet anlamdaki ibadetin ana manasının; doğrudan doğruya Allah’a ve O’nun rızasına yöneliş olduğunu, bu yönelişin özünü ise, dua ve tövbenin teşkil ettiğini, dua ve tövbenin de, ağırlıklı olarak niyete göre değişkenlik gösteren, fiili ve sözlü biçimleri olduğunu açıklamıştık.
Bu açıklamaya göre ise fiili (ana) ibadet: Ameli salih, yani kendisine, toplumuna ve insanlığa yararlı davranışlar göstermektir. İşte bizim bahsini ettiğimiz, müspet ibadet çeşitliliği bu noktada kendini gösterir,
Örnek vermek gerekirse: Her peygamberin ümmetinin müspet ibadet şekli değişkenlik göstermiştir. Mesela oruç her ümmete farz kılınmışsa da uygulama biçimi farklıdır. Orucu kimisi konuşmama, kimisi yiyip içmeme, şeklinde tutmuştur.
Bu tür değişkenliğin dışında bir toplumda olmayan ama bir başka toplumda varolan ibadet şekilleri de gözlenmektedir. Bunlara “Yanlış.!” demek yersiz olur. Çünkü burada bir görecelilik vardır. Bu değişkenlik her toplumun gelişmişlik düzeyine, anlama kapasitesine ve karakterine göre olagelmiştir. Dolayısıyla Allah’a, bizzat O’nun rızasına yönelişin biçimsel görünümü hep farklılık arz etmiştir. Müspet manadaki ibadetin dışa vurum biçimi daha çok işin şekli ile alakalıdır. Bu şekli görünüm farkı fazla önem arz etmez. Burada önemli olan işin özüdür. O öz ise, illa ki; ameli salihtir. Dediğim gibi farklılık gösteren uygulamalar ve işin dış görünüşü tamamen şekilden ibarettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder